Bengü Bahar Yazıları


ÇAĞDAŞ TÜRK RESİM SANATINDA BİLİMSEL ÖZGÜN BİR TAVRIN UYGULANIŞI AÇISINDAN ADNAN ÇOKER RESMİ

25.12.2018

Giriş
Bilim ve sanat, tarihsel gelişim süreci içinde kimi zaman ayırt edilmeksizin, kimi zaman ortak, kimi zaman birbirini besleyen bir tavır içinde aynı gerçekleri yansıtmaya çalışmaktadır. Her yansıtmanın bugün kendine özgü yapısı vardır. Ve toplumsal yapı içerisinde iş bölümüne gider. Bu, toplumdaki bireyin duyguları ile akıl arasında gerçekleşen iş bölümüdür. “Yaşamının temel zorunluluklarından birisi durumuna gelir. Sanatla bilimin ilişkisi insan olgusunda birbirine bağlanır. ” Çünkü bu konuların ikisi de insan çabasının ürünleridir ve tarih boyunca insanlığın serüvenini yansıtırlar.

Paleolitik Çağda insanlığın varoluşu ile birlikte başlangıçta sanat ve bilimi ayrı ayrı değerlendirmek pek söz konusu değildir. Doğanın karşısında aciz insan, yaşamını biraz olsun kolaylaştırabilme adına duvarlara düşüncelerini aktarmış, bunu yaparken bilimsel bir tavra bürünmek durumunda kalmış, gözleme dayalı bir edim göstermiştir. Gözlem ve olaylar arasında bağlar kurma ve buradaki yeni noktalara taşınma bilimsel düşünme gerektirir. Burada sanat iletişim işlevini yüklenerek bu bağların taşıyıcısı olmuştur. Zamanla işbölümünü sağlayan, eğitimsel bir rol üstlenmiştir. Bir anlamda bölümün taşıyıcısı, bir anlamda bilimin ta kendisi olmuştur.

Başlangıçta kurulan bu ilişki her daim devam edecektir. Bu yaklaşımsal bir ortaklıktır. Bilimsel araştırma sisteminin içinde bireyler verileri toplayıp sentezlemeyi ve yeni bir sonuca varmayı güderler. Bunu yapmak için iyi bir koordinasyon geliştirmek zorundadırlar. Bu, bireyin kendi başına yapması gereken bir şeydir. Birey, ulaşmak istediği amaç doğrultusunda önceden yapılmış örnekleri inceler. Onları yöntemsel olarak dener, öğrenir, yeni deneyler yapar ve bir keşfe hazırlanır. “Bilimde gözlem, duyusal verilerin pasif olarak toplanması olmadığı gibi. Gözlem, eleştirel ve amacı olan bir süreçtir. Deney yapma da eleştirel bir süreçtir. Bilimci, olanaklar arasında ayırım yapar ve daha sonraki düşüncelere yön verir. Demek ki bilimcinin günlük işi bilgi toplamak değil, bilgileri sınamaktır.”  Bu sınamalar onu yeni keşiflere götürür ve her keşif, bilgiye yapılan her ilave, gerçeğin ne olabileceği hakkında bir adımdır.

Koordinasyon geliştirme algıda seçicilik, sanatsal bakışın içinde olan bir kavramdır. Sanat eğitiminin daha en başında birey gördüğü doğa karşısında, sadece bakmak yerine materyali tanımak, oranlarını kurmak, geometrik bölmeler oluşturmak, kıyaslamalar yapmak, vb. düşünsel planlamalara girer. Bunu kimi zaman deneysel bir sürecin içinde gerçekleştirir. Bu süreç, bilimsel araştırma sürecine benzer bir süreçtir.

Bilim ile sanat, aynı zamanda birbirlerini besleyen iki disiplindir. Sanat bilimin ortaya koyduğu somut gerçeklerden; bilim, sanatın ileri sürdüğü hayal gücünden yararlanır. Atomun parçalara ayrılması ile kübizm akımında  nesnelerin parçalara ayrılması eş zamanlıdır. Bu bilimsel gerçek sanatçıları etkilemiştir. Fotoğraf makinesinin fütürizm akımına getirdiği biçimsel kolaylık ya da daha önemlisi resim sanatı kuramlarına getirdiği değişiklik kaçınılmazdır. Resim sanatının bir belge olma özelliğinden sıyrılışı, onu daha geniş düşünsel bir boyuta taşımıştır. Yine empresyonistlere ışık konusunda yapılan araştırmaların etkisi büyüktür.

“Newton’un ışık üzerine yaptığı araştırmaların sanatçılar üzerindeki etkisi ve sanatçılar arasında yapılan tartışmalar, resimde “empresyonizm” dediğimiz üslubu ortaya çıkartmıştır.”  Bugün çok tanıdık örnekleri, edebiyatta anlatılan aya, denizin dibine yolculuklar, bir dönemin hayal ürünleri iken, çoktan geride bıraktığımız bilimsel gerçeklerdir. Bu hayal etme süreci daima devam edecektir. Bugün bilim kurgu ürünlerinde yaşadığımız dünyanın dışında birçok şeyle karşılaşıyoruz. Ve artık gerçekleşebilme olasılıklarını kabul edebiliyoruz. Sanat da bilim de bugün değişebilir gerçeklerin peşindedir.
“Bilimin ilk ve son şeyler ile amaçlar hakkındaki soruları yanıtlayamayacağını kabul edersek, - ki etmek zorundayız – o zaman bilimin yanıtlayabileceği sorular için bilinen veya düşünülebilecek olan hiçbir sınır yoktur. XVII.yy’ın kurucu ataları, “plus ultra” (daha ileri) sloganını benimsemekte –bilimde her zaman daha ötenin var olduğuna inanmakta- haklıydılar. Whewell’in bilim için daha sonra Karl Popper tarafından geliştirilen sistemi öne sürmesi, hipotezlerin hayal ürünü şeyler olduğu, bu nedenle de hayal gücünden başka hiçbir sınırlayıcı olmadığı düşüncesi rakibi, John Stuart Mill’i çok şaşırtmıştı. Ancak onu böyle korkutan şey, bilimin en görkemli yönlerinden birini oluşturmaktadır; ayrıca onun sınırlı olmadığının güvencesidir. Bilim, ancak bilimciler gerçeğin ne olabileceği konusunda hayal etme gücünü veya dürtüsünü yitirdikleri zaman tükenir. Bilimin tükenmesini öngörmek edebiyatın veya güzel sanatların tükenmesini öngörmekten farklı değildir.”

4.2. Adnan Çoker Resminde Yöntemsel Niteliğin Çözümlenmesi.

Akademi’de resim eğitiminin temel konularından birisi, kompozisyon kurgusudur. 1940’lardan sonra yapısalcı bir kompozisyon kurgusuna giren Akademi’de, ön çalışmanın ve etüdün önemi üzerinde durulmuş, resim kurgusunun vazgeçilmemesi gereken aşaması olarak öğrencilere iletilmiştir. 
Taslak hazırlama, sanat tarihi içerisinde de Rönesans’tan beri XIX.yy’a değin resim ve heykel çalışmaları için uygulanan bir yöntemdir. Barok devirde, bu gelenek azalmaya başlamış olup, empresyonistlerde ve daha sonra gelenlerde tamamen terk edilmiştir.


Öğrenciler de Akademi’de bu geleneksel ve kontrollü tavırla resme başlıyorlardı. Geometrik kurguyu, altın oranı, açık–koyu–orta dengeyi, renk uygulanışını ön etütlerde uygulayıp resme öyle geçmişlerdir. Bu da onları düşünsel ve deneysel bir tavra itmiştir. 1951 tarihli “Akademi İnşaatı” adlı çalışmada, böyle bir eğitim almış öğrencinin sonuca gidiş aşamalarını görüyoruz.
 
a)         b)            c)  
a) “Akademi İnşaatı” kompozisyonu için nü etüdü, 1951, kağıt üz. Kurşun kalem, 19,2X29,5cm.
b) Akademi İnşaatı için eskiz çalışması, Tuv.üz.yğb. 33,3X42
c) Akademi İnşaatı, 1951 Haziran Tuv.üz.yğb. 33X116cm. Diploma Çalışması.
O tarihten bu yana Adnan Çoker, üslupsal farklılıklar gösterse de, ön çalışma geleneği, resim oluşturma yönteminin değişmezi olmuştur. Hatta Paris’te yaptığı 1965 tarihli soyut dışavurumcu “vücut” resimlerinde dahi ekspresyonizmin mantığına ters düşen leke araştırmaları yaptığını biliyoruz.

“Vücut Serisi” 1965, Paris. Yağlı Pastel Flamaster
Aslında bu çalışmalar, onun için akıl süzgecinden geçirmeden sanat yapmayacağının göstergeleridir. Akademi’de öğrendiği ön çalışma öğretisi ve buna ilaveten çok okuyan, araştıran, verilenle yetinmeyen entelektüel kimlik birleşerek Adnan Çoker’in bugünkü resminin doğmasını sağlamıştır. Sanatçı, Mimar Sinan, Malevic, Leonardo, Türk Yapı Sanatı gibi temellenmiş önem noktalarına bilimsel bir titizlikle yaklaşarak bunları resminde yorumlamıştır. “Batı resminin bilimsel öğretisinden kopmadan Türk Mimari ve Süsleme Sanatının değerlerini yapıtlarında yorumlayan Çoker’i, bilim adamı duyarlılığı ile çağdaş sentezci olarak izliyoruz.”

Adnan Çoker’in eser oluşturma disiplini Türk Resim sanatı içerisinde metodsal olarak incelenmesi gereken önemli bir yaklaşımdır. Sanatçı, bilimsel düşünce metoduna uyumlu, grafik disiplinli bir yöntem gütme yoluna gitmiştir.

Resme yaklaşımı bir bilim adamının sorun çözebilme arzusuna ve soruna yaklaşım biçimine benzer bir tutkuyla açıklanabilir. “Poincare gibi bazı matematik düşünürleri bilimde de sanattakine benzer estetik haz ve heyecan veren niteliklerin bulunduğunu savunur. Duygu ve aklın birlikte rol oynadığı uyum, simetri ve biçimsel güzellik arayışı da yine matematik ve sanatın ortak iç etkileşimi ile ortaya çıkar.”  Bir problemin çözümü, uzun ve yorucu bir bocalama döneminden sonra, çözümün bilinçaltında gelişip olgunlaştığı ve yeniden aynı problem üzerine yoğunlaştığında birden bilinç düzeyine çıktığı bir gerçektir. Bu gerçek, Çoker’in resim yapma edimine benzer bir gerçektir. Çünkü onun eserleri de birdenbire oluşan yaratılar değildir. Konu hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olur, bunun üzerine kendi yaratıcı çabasını ekler ve kendi formülünü oluşturur.

Bilimsel yaklaşımlardan “pozitif bilimler” ‘in olgusal olma, tutarlılık, eleştirisellik gibi özellikleri, Çoker resmi için söylenebilecek özelliklerdir. Olgusallık, var olan olgularla ilgilenme durumudur. Çoker de var olan olgulardan yola çıkmıştır. Bunlar İslam mimarisinin kubbe, kemer, pencere formları ve bunların İslam felsefesi ile örtüşen özelliklerinin oluşturduğu tutarlılık, simetrik kurgu, evrensel boşluk siyah, kare…vb. gibi daha önceden var olan olgulardır. Bilimde iç ve dış tutarlılık söz konusudur. Sanatçının 1960’ların sonlarında kompozisyonlarına getirdiği sınırlama, sadeleşme, resimde az ile çoğu anlatma çabasına giriş, resmin tüm kompozisyon yapısında görülür. Arık - renk seçimi, biçimlerde sadeleşme ve az elemen kullanımı, simetrik yapılanma bu tavrın bütün olarak tutarlılığını gösterir. Resimlerde de iç ve dış tutarlılık söz konusudur,. Biçim – renk - içerik tutarlılığı görülür. Bilimin diğer bir önemli özelliği eleştiriye açık olmasıdır. Eleştiri bilime kendi kendini yenileme ve geliştirme olanağı verir. “Bilimin ortaya koyduğu bulgular değişmez veya mutlak nitelikte değildir. Ortaya çıkan yeni olayları veya olgusal ilişkileri açıklamakta başarısız olan hipotez teoriler eleştirilir, geliştirilir ya da tamamen reddedilir.”

Adnan Çoker, resminde biçim –renk- kompozisyon bütünlüğüne ulaşma çabasında süre giden plastik arayış, resmin oluşum serüveninde iki şekilde eleştirilir, geliştirilir ya da tamamen reddedilmesidir. Birincisi etüd aşamasında, ikinci de ortaya çıkmış eserin farklı zamanlarda başka versiyonlarında eleştirilir, geliştirilir ya da tamamen reddedilir. Örneğin “Ters Türk Üçgeni” adlı eser 1974’te, 1988’de ve 1995’de olmak üzere üç kez ele alınmış. Birincisinde uçları iki yandan taştığı için kesilmiş hemen hemen tüm yüzeyi kaplayan bir üçgen. Yalnızca üst uçta ufak bir boşluk var. Aşağıda üçgenin aydınlık bölümünün altında yine ufak bir siyah boşluk içinde bir sütun imgesi var. İkinci resimde, üstteki boşluk daha geniş, buna karşın alttaki sütun oldukça belirsiz görünüyor. Üçgen iki yandan yine taşıyor. Üçüncü resimde, üçgen tümüyle boşluğa girmiş, boşluk biçimlendirme öğesi olarak ağırlık kazanmış. Tuvalin yan kenarlarına yakın boşluktan gelip boşlukta yiten yine gri ışıltılı iki çember, boşluğu daha da vurguluyor. Son çalışma onu çağrışımsal olarak amacına daha fazla yaklaştırmıştır. “Üçgenin küçülerek sınırsız boşluk içinde alınmış olması Türk Üçgeni çağrışımını arttırıyor .”

Bilimsel düşünce yöntemleri geleneksel olarak ikiye ayrılmıştır. Bunlar tümdengelim (deduction) ve tümevarım (induction) yöntemleridir. Çoker’in resim oluşturma sürecinde her iki yöntemle de karşı karşıya geliyoruz.

“Tümdengelim yöntemi eski Yunan ve Roma döneminden XVII.yy’a, yani Rönesans’a kadar süregelen rasyonilizm (akılcılık) akımı içinde gerçeğe ulaşmada tek yol olarak benimsenmiştir. Bu sistemde deney ve gözlemin yeri yoktur, yeni sonuçlar mevcut bilgilerden üretilir. Tümdengelim yönteminde ‘doğruluğu, kanıtlanma gerektirmeyecek kadar’ açık önermeler hareket noktası olarak alınırlar… ” Çoker’in 70’li yıllarda çıktığı yolda başlangıçta simetri kuralları, geometrik ve mimari formlar, Malevic, Leonardo ve daha sonraları kendi resimleri mevcut olan bilgilerdir. Sanatçı, bu bilgilerden yola çıkmıştır. “Sanatçının eğilimi geleneksel kalıtımdan görsel bir yararlanıştır.”

Ancak, Adnan Çoker’in resimlerinin oluşumunda bir ön çalışma geleneği vardır. Bu, bir şekilde öteden beri süregelen deneysel bir süreçtir ve ayrıntısal özellikler, farklılıklar önem kazanır. Bu noktada da tümevarım yönteminden bahsetmek yerinde olacaktır. “Tümevarımda bilimsel bilginin temeli olarak gözlem ve deney kabul edilir. ” Burada parçadan bütüne, özelden genele doğru bir geçiş yapılmaktadır. Ancak genellemeler deney ve gözlem yolu ile olduğu kadar akıl yürütme ve yaratıcı düşünce sonucunda da ortaya çıkabilmektedir. Sanatçının bu çalışma yöntemini ön çalışma örneklerinden ve çalışma esnasında aldığı notlardan anlayabiliriz.

Gelişme, 1978, Kağıt Üz. Kurşun Kalem.
Eskiz 1. Ne yapılabilir? Belli noktalardan hareket etmek. Yüzeyi bölmek – Düşünmek. Aynı yerdeyim. Simetri – dekoratif. Sonuç yok. Başlangıç bu.
Eskiz 2. Geriye dönme. Kendi eski yaptıklarını hatırlama. Oranları değiştirmek. Sonuç eski.
Eskiz 3. Malevic’i anımsama. Tekrar ona yapıdan, örneğin kareden yola çıkılabilir mi? Yok böyle kalsın. Kare karedir. Kare simetri. Kare çok sınırladı.
Eskiz 4. Simetri tekrar, birkaç yıl önceye dönüş. Tekrar düşünmek. Bu yapıtları düşünmek. Bu duygudan mutluluk duydum. Yok burada durulmaz. Vazgeçtim.
Eskiz 5. Yeni bir çizim daha. Geçenlerde nereye varmıştım? Bu işaretler, bu vurgular, ışık vurguları. Kontrasların belirlediği renkler. Bu büyük daire. Diğer elemanlar ekleniyor. Fakat ışıkları iyi kompoze etmeli.
Eskiz 6. Sonuç: Dengelenmiş ışıklar, yine simetri; fakat ışık önemli, bu kompozisyona karar verelim.
Bu bir tür iç konuşma biçiminde ilerleyen akıl yürütme ve deneysel çabalardan, Adnan Çoker’in tamamen yeni bir plastik duruş yaratma endişesi içerisinde olduğunu ve bunu yaparken, içeriğinin de biçimle tamamen örtüştüğünü bir kere daha görüyoruz. Onun plastik anlayışta sadeleşmeye varan, ‘az’ la ‘çok’ u anlatma tavrı, tüm resminde renk-biçim-kompozisyon bütünlüğü içerisinde, bilimsel bir yaklaşımla irdelenerek oluşur.

Çoker’in soyut yapısalcı anlayışta yaptığı bu resimler, aynı zamanda birbirinin benzeri konumundadırlar. Bu benzerlik kimi eleştirmenler tarafından eleştirilmiştir. “Geleneksel kültürün verilerini yalnız gözle algılayan Adnan Çoker’in siyah resimlerinde simetriye aşırı tutkunluk ve aynı şekillerin tekrarı biçim elemanlarının dengelenmesi anlamına gelmez; aynı şeyleri tekrarlamakla yeni aşamaya gidilmez.” 

Yukarıda yapılan açıklamalarda görüldüğü gibi, sanatçı kendi eserlerinden yola çıkarak eser oluşturma yoluna zaman zaman gitmiştir ve bunu da dile getirmiştir. Bu tavır, kimi eleştirmenler gibi kendini aşamamak olarak algılanabileceği gibi, bilimsel düşünme ve davranma edimi olarak da algılanabilir. “Geri düşünme, algı, tam algı, ilizyon yöntemleri ile düşünsel bir estetiğin karesini kuran sanatçı için, tamamladığı her resim, aynı zamanda onun için bir esin kaynağı oluşturur. ” Bilim, ayrıntılarda ince farklılıklarda yoğunlaşılarak aynı konu üzerinde yinelemelere izin veren bir alandır. Bu nedenle Çoker’in sanata yaklaşımını düşünsel ve araştırmacı bir bilim adamı kimliği ile gerçekleştirdiğini düşünebiliriz.

1 Ayla Ersoy, Sanat Kavramlarına Giriş, Yorum Sanat Yayıncılık, İstanbul 1995, sf.93.
2 P.B.Medawar, Genç Bilim Adamına Öğütler, Tübitak Popüler Bilim Kitapları 5, Çev: Nermin Arık,Ankara, Şubat 1997, sf.8 
3 Ersoy, a.g.e., sf.101.
4
5 Seyidoğlu, a.g.e. sf. 8
6 İpşiroğlu, a.g.e., sf.139.
7 Seyidoğlu, a.g.e., sf.9.
8 Fethi ARDA, “Adnan ÇOKER” Sanat – Aylık Güzel Sanatlar Dergisi, Ankara, Sayı 19, 1973.
9 Seyidoğlu, a.g.e., sf.10.
10 Yücel Kıyılı, “Adnan Çoker’ in Siyah Resimleri” Yeni Ortam Gazetesi, 3.4.1973.
11 Gülseli İnan, “Madde İlüzyonu” Yapı Dergisi, Sayı 232, Mart 2001, sf.103.

Ayla Ersoy, Sanat Kavramlarına Giriş, Yorum Sanat Yayıncılık, İstanbul 1995, sf.93.
Yücel Kıyılı, “Adnan Çoker’ in Siyah Resimleri” Yeni Ortam Gazetesi, 3.4.1973.
Gülseli İnan, “Madde İlüzyonu” Yapı Dergisi, Sayı 232, Mart 2001, sf.103. İpşiroğlu, a.g.e., sf.139.
Seyidoğlu, a.g.e., sf.9.
Fethi ARDA, “Adnan ÇOKER” Sanat – Aylık Güzel Sanatlar Dergisi, Ankara, Sayı 19, 1973.
Seyidoğlu, a.g.e., sf.10.
P.B.Medawar, Genç Bilim Adamına Öğütler, Tübitak Popüler Bilim Kitapları 5, Çev: Nermin Arık, Ankara, Şubat 1997, sf.8
Ayla Ersoy, Sanat Kavramlarına Giriş, Yorum Sanat Yayıncılık, İstanbul 1995, sf.93.